9786259882901
713385
https://www.kasemkitap.com/yarali-ev
Yaralı Ev
84.50
Dostoyevski, İnsancıklar'da, "Çok tuhaftı, ağlayamadım. Ama ruhum paramparça olmuştu." der ya. İçinde
bulunduğum hal tam olarak o. Acı, sübjektif bir his. Kurşunun girdiği tenle, o sahneyi gören kişiden
hangisinin daha fazla acı çektiğine peşin bir yargıyla karar veremeyiz. İnsan oturduğu yerde bile dişi
kerpetenle çekilir gibi, etinin parça parça koparıldığı gibi bir hisse gark olabilir mi? Elbette. Hatta bu durum
dinimizce de istendik bir durum.
“Mü'minler birbirlerini sevmekte, birbirlerine acımakta ve birbirlerini korumakta bir vücuda benzerler.
Vücudun bir uzvu hasta olduğu zaman, diğer uzuvlar da bu sebeple uykusuzluğa ve ateşli hastalığa
tutulurlar.” (Buhârî, Edeb, 27; Müslim, Birr, 66) “Empati” denen modern kelime yetmez bu durumu
anlamaya. Karşınızdaki insanın çektiği acıyı anlamakla kalmaz, onun için derinden gerçek acılar hissedersiniz.
Uykusuzluğa, ateşli hastalığa tutulur, şirazenizi kaybedersiniz.
Yoklukların içinde birbirlerinin yaralarını sağaltan adamlar gördüm. Birbirinin acısını yüklenen adamlar.
Siperde, pusuda ve taarruzda yan yana durmuş, ölümün kıyısından kan revan içinde dönmüş adamlar. Tek
varlıkları olan vücutlarını, sahibine karşılıksız vermiş adamlar. Tepeden tırnağa haysiyet abidesi kesilmiş
adamlar. Dünyayı, ahiret azığına çevirmiş adamlar. Vücudu paramparça iken bile tevekkülle gülümsemeyi
yüzlerinde harmanlayan adamlar.
Köşe yazıları ve çeşitli edebiyat dergilerinde İslâm coğrafyalarına dair yazılarıyla tanıdığımız Süleyman Ceran,
12 yıldır devam eden Suriye savaşına yönelik yazdığı edebi metinlerle karşımızda.
Yaralı Ev'de, direniş beldesi Maarratunnuman'da içilen şekerli çayın izinde gidecek okuru, empatiyle
yoğrulmuş, hüzünlü, coşkulu ve yer yer de sert olan 28 metin bekliyor. Yaralı Ev, yarım kalmış bir devrimin
kan ve ter yüklü sokaklarında okuru içli bir yolculuğa çıkarıyor.
Dostoyevski, İnsancıklar'da, "Çok tuhaftı, ağlayamadım. Ama ruhum paramparça olmuştu." der ya. İçinde
bulunduğum hal tam olarak o. Acı, sübjektif bir his. Kurşunun girdiği tenle, o sahneyi gören kişiden
hangisinin daha fazla acı çektiğine peşin bir yargıyla karar veremeyiz. İnsan oturduğu yerde bile dişi
kerpetenle çekilir gibi, etinin parça parça koparıldığı gibi bir hisse gark olabilir mi? Elbette. Hatta bu durum
dinimizce de istendik bir durum.
“Mü'minler birbirlerini sevmekte, birbirlerine acımakta ve birbirlerini korumakta bir vücuda benzerler.
Vücudun bir uzvu hasta olduğu zaman, diğer uzuvlar da bu sebeple uykusuzluğa ve ateşli hastalığa
tutulurlar.” (Buhârî, Edeb, 27; Müslim, Birr, 66) “Empati” denen modern kelime yetmez bu durumu
anlamaya. Karşınızdaki insanın çektiği acıyı anlamakla kalmaz, onun için derinden gerçek acılar hissedersiniz.
Uykusuzluğa, ateşli hastalığa tutulur, şirazenizi kaybedersiniz.
Yoklukların içinde birbirlerinin yaralarını sağaltan adamlar gördüm. Birbirinin acısını yüklenen adamlar.
Siperde, pusuda ve taarruzda yan yana durmuş, ölümün kıyısından kan revan içinde dönmüş adamlar. Tek
varlıkları olan vücutlarını, sahibine karşılıksız vermiş adamlar. Tepeden tırnağa haysiyet abidesi kesilmiş
adamlar. Dünyayı, ahiret azığına çevirmiş adamlar. Vücudu paramparça iken bile tevekkülle gülümsemeyi
yüzlerinde harmanlayan adamlar.
Köşe yazıları ve çeşitli edebiyat dergilerinde İslâm coğrafyalarına dair yazılarıyla tanıdığımız Süleyman Ceran,
12 yıldır devam eden Suriye savaşına yönelik yazdığı edebi metinlerle karşımızda.
Yaralı Ev'de, direniş beldesi Maarratunnuman'da içilen şekerli çayın izinde gidecek okuru, empatiyle
yoğrulmuş, hüzünlü, coşkulu ve yer yer de sert olan 28 metin bekliyor. Yaralı Ev, yarım kalmış bir devrimin
kan ve ter yüklü sokaklarında okuru içli bir yolculuğa çıkarıyor.
Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.