9789753626927
687746
https://www.kasemkitap.com/mavi-lale
Mavi Lale
156.00
Okuyanlarda tiryakilik yapan bir dil ustası. Hikayeleri, denemeleri ve araştırmaları ile kısa zamanda çok geniş bir hayran kitlesi oluşturan, okurların ellerinden bırakamadığı kitaplarıyla Nazan Bekiroğlu artık denemeleriyle de Timaşta. Mavi Lale, dünün değerlerini unutmadan, bugünün değerlerini de yadsımadan her ikisinin sentezinden oluşan bir bakış açısıyla geçmişi geleceğe taşıyan bir zihnin ürünü.
Bekiroğlunun usta kalemiyle, sinemadan edebiyata, hayattan ölüme uzanan serin ve renkli bir yolculuğa çıkarıyor Mavi Lale.
MAVİ LALE HAKKINDA BASINDA ÇIKAN YAZILAR
Nazan Bekiroğlunun Mavi Lale Kitabı alınca, 1950li yıllara gittim. Ellili yılların ortalarıydı. Lisede idim. Türkçede inatlaşma yeni başlamış, daha etkisini göstermemişti. Yakup Kadrinin nesir dilinin güzelliği, hemen herkes tarafından kabul edilirdi. Edebiyat hocamız Fikret Ateş hanım "Erenlerin Bağından" kitabını tavsiye etmiş, kardeşimle ben de çoğu defa, yüksek sesle okumaya başlamıştık. Nazan Bekiroğlunun dili de o yılların güzel Türkçesine çok benziyor. Kitapta, sınırlı bir dünya yok. Hafız Osmandan Şekspire, Giottoya uzanan bir dünya var. Bazı denemeler ise, aslında küçük hikaye. Bir ev kadınının kızına doğum günü hediyesi olarak Polyannayı alması ve sonunda kendisinin okuması gibi, sevimli hikayeler. Erkeksi yazar olmaya çalışarak argoya başvurmayan, kadınsı yazmak için zorlanmayan Halide Edip gibi bir yazarımız Nazan Bekiroğlu. Halide Edipe benzetmem, sadece kadın veya er¬kek yazar olmaya çalışmaması yönünden. Nazan Bekiroğlu, Halide Edip kadar Batıya açık, fakat ondan da¬ha fazla İslam tasavvufuna yakın. Bu da Bekiroğlunu daha ilgi çekici kılan bir yön. (Görüntüler ve Görüşler - Hüsrev HATEMİ)
Benim. Hani o Mavi Lale
Nazan Bekiroğlu, denemelerini topladığı Mor Mürekkep adlı kitabının yayınlanması üzerine, kendisiyle 16 Mart 2000 tarihinde yapılan bir söyleşide; Şimdilerde bir Osmanlı çinisinin alt köşesine imza düşürülmüş mavi bir Osmanlı lâlesi... Neler düşünür, merak etmedeyim. demişti. Şimdi, bu sözlerin söylenişinden bir yıl sonra, denemelerinin ikinci kitabı Mavi Lâle Yitik Lale ile yine okurlarının huzurunda Bekiroğlu... Kitaba adını veren Yitik Lâle". Refâkat. Mavi Lâle ve Ölü Şehzâde ve Toprağa Düşünce Lâle yazılarından yola çıkarsak, o yine insanların, toplumların ve zamanların ruhunu taşıyan eşyaları konuşturmaya, konuştururken onların ruhunu onları yapan insanların ruhunu anlamaya davet ediyor bizi. Modern zamanların ben demekten hoşlanan çocuklarına benlerini geçmişe doğru açabilmelerinin başka benlerle birleşebilmelerinin imkânını gösteriyor. Benim, Hani o mavi lâle. diyebiliyorken. Ve Nilüfer ve menekşe ve gül ve Topkapı Sarayı ve sır kâtibi ve padişah... diyebiliyorken. Bekiroğlu, denemenin cümle kapısını sadece tarihin kervanlarına açmıyor, sadece Doğuyla söyleşmiyor elbette. Biraz da kalbinin Doğusuyla popüler filmlere ve yine klasik romanlara da bakıyor desek acaba yanılmış olur muyuz? Trumann Show, Matrix, Kara Kedi Ak Kedi, Joe Black, Melekler Şehri onun kalp imbiğinden süzülüp, kaleminin ustalığıyla beyaz perdeden ak kâğıda düşüyorlar bir bir. Bozkırkurdu, Sidharte, Diriliş, Anna Karenina, Don Kişot, Kuzen Betty, Piedra Irmağının Kıyısında Oturdum Ağladım, ruhunda yeniden yankılanıyor ve endam aynalarına düşüyorlar daha açık görebilmemiz için. Mavi LâleYitik Lâle denemelerden birinde geçtiği gibi bir refâkat aslında. Yitmeye yüz tutacak kadar ihmal görmüş bir geçmiş ve her an avuçlarımızdan yitip gidecekmiş gibi duran şimdi için bir refâkat. Ben derken. benin altındaki noktada bir sır hazinesinin yattığını bilmeyen bir kuşağa. Tekrar benini tekemmül ettirebilmesi için bir refâkat. Özet olarak bir güvercinlik Bekiroğlunun yazıları. Uçup gittiğini zannettiklerimiz tekrar oraya dönüyorlar. A. H. Yıldız (Zaman)
Okuyanlarda tiryakilik yapan bir dil ustası. Hikayeleri, denemeleri ve araştırmaları ile kısa zamanda çok geniş bir hayran kitlesi oluşturan, okurların ellerinden bırakamadığı kitaplarıyla Nazan Bekiroğlu artık denemeleriyle de Timaşta. Mavi Lale, dünün değerlerini unutmadan, bugünün değerlerini de yadsımadan her ikisinin sentezinden oluşan bir bakış açısıyla geçmişi geleceğe taşıyan bir zihnin ürünü.
Bekiroğlunun usta kalemiyle, sinemadan edebiyata, hayattan ölüme uzanan serin ve renkli bir yolculuğa çıkarıyor Mavi Lale.
MAVİ LALE HAKKINDA BASINDA ÇIKAN YAZILAR
Nazan Bekiroğlunun Mavi Lale Kitabı alınca, 1950li yıllara gittim. Ellili yılların ortalarıydı. Lisede idim. Türkçede inatlaşma yeni başlamış, daha etkisini göstermemişti. Yakup Kadrinin nesir dilinin güzelliği, hemen herkes tarafından kabul edilirdi. Edebiyat hocamız Fikret Ateş hanım "Erenlerin Bağından" kitabını tavsiye etmiş, kardeşimle ben de çoğu defa, yüksek sesle okumaya başlamıştık. Nazan Bekiroğlunun dili de o yılların güzel Türkçesine çok benziyor. Kitapta, sınırlı bir dünya yok. Hafız Osmandan Şekspire, Giottoya uzanan bir dünya var. Bazı denemeler ise, aslında küçük hikaye. Bir ev kadınının kızına doğum günü hediyesi olarak Polyannayı alması ve sonunda kendisinin okuması gibi, sevimli hikayeler. Erkeksi yazar olmaya çalışarak argoya başvurmayan, kadınsı yazmak için zorlanmayan Halide Edip gibi bir yazarımız Nazan Bekiroğlu. Halide Edipe benzetmem, sadece kadın veya er¬kek yazar olmaya çalışmaması yönünden. Nazan Bekiroğlu, Halide Edip kadar Batıya açık, fakat ondan da¬ha fazla İslam tasavvufuna yakın. Bu da Bekiroğlunu daha ilgi çekici kılan bir yön. (Görüntüler ve Görüşler - Hüsrev HATEMİ)
Benim. Hani o Mavi Lale
Nazan Bekiroğlu, denemelerini topladığı Mor Mürekkep adlı kitabının yayınlanması üzerine, kendisiyle 16 Mart 2000 tarihinde yapılan bir söyleşide; Şimdilerde bir Osmanlı çinisinin alt köşesine imza düşürülmüş mavi bir Osmanlı lâlesi... Neler düşünür, merak etmedeyim. demişti. Şimdi, bu sözlerin söylenişinden bir yıl sonra, denemelerinin ikinci kitabı Mavi Lâle Yitik Lale ile yine okurlarının huzurunda Bekiroğlu... Kitaba adını veren Yitik Lâle". Refâkat. Mavi Lâle ve Ölü Şehzâde ve Toprağa Düşünce Lâle yazılarından yola çıkarsak, o yine insanların, toplumların ve zamanların ruhunu taşıyan eşyaları konuşturmaya, konuştururken onların ruhunu onları yapan insanların ruhunu anlamaya davet ediyor bizi. Modern zamanların ben demekten hoşlanan çocuklarına benlerini geçmişe doğru açabilmelerinin başka benlerle birleşebilmelerinin imkânını gösteriyor. Benim, Hani o mavi lâle. diyebiliyorken. Ve Nilüfer ve menekşe ve gül ve Topkapı Sarayı ve sır kâtibi ve padişah... diyebiliyorken. Bekiroğlu, denemenin cümle kapısını sadece tarihin kervanlarına açmıyor, sadece Doğuyla söyleşmiyor elbette. Biraz da kalbinin Doğusuyla popüler filmlere ve yine klasik romanlara da bakıyor desek acaba yanılmış olur muyuz? Trumann Show, Matrix, Kara Kedi Ak Kedi, Joe Black, Melekler Şehri onun kalp imbiğinden süzülüp, kaleminin ustalığıyla beyaz perdeden ak kâğıda düşüyorlar bir bir. Bozkırkurdu, Sidharte, Diriliş, Anna Karenina, Don Kişot, Kuzen Betty, Piedra Irmağının Kıyısında Oturdum Ağladım, ruhunda yeniden yankılanıyor ve endam aynalarına düşüyorlar daha açık görebilmemiz için. Mavi LâleYitik Lâle denemelerden birinde geçtiği gibi bir refâkat aslında. Yitmeye yüz tutacak kadar ihmal görmüş bir geçmiş ve her an avuçlarımızdan yitip gidecekmiş gibi duran şimdi için bir refâkat. Ben derken. benin altındaki noktada bir sır hazinesinin yattığını bilmeyen bir kuşağa. Tekrar benini tekemmül ettirebilmesi için bir refâkat. Özet olarak bir güvercinlik Bekiroğlunun yazıları. Uçup gittiğini zannettiklerimiz tekrar oraya dönüyorlar. A. H. Yıldız (Zaman)
Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.