9789944834513
687304
https://www.kasemkitap.com/kurani-kerimde-seyr-u-suluk
Kuranı Kerimde Seyr u Süluk
133.00
İbn Acîbe, Kuzey Afrika tasavvufunun önde gelen şahsiyetlerinden
biridir. Şâzelî ekolüne mensup bir sûfî olan İbn Acîbe, Hikem-i Atâiyye
müellifi İbn Atâullah el-İskenderî (v. 1309) ile Şeyh Ahmed Zerrûk (v. 1493)
gibi sahasında otorite kabul edilen sûfîler silsilesinden gelen bir zâttır.
Onun İslâmî ilimlerdeki derin bilgisi ile telif ettiği, şeriat ve hakîkatı buluşturan
eserleri de eşsiz niteliktedir.
Tasavvufî hayatın Kurân ile olan yakın bağı bu sahada yazılan tefsirlerin
çokluğu ile kendini ortaya koyar. Sûfîlere göre Kurân kendini ancak
yaşayanlara açan bir ilim deryası ve ilham kaynağıdır. Sülûkta kemâlâtın
bir ölçüsü de müntehî sâlikin aradığı her meselenin cevabını Kurân-ı
Kerîmden bulabilmesidir. Bu sebeple sûfîler hem teorik hem de pratik
meselelerini Kurândan yola çıkarak çözümlemek için pek çok tefsir kaleme
almışlardır. Bu gayretler arasında İbn Acîbenin tefsiri özellikle tekke
hayatının pratik sorunlarına cevap verebilecek şekilde kaleme alınmış olması
açısından önemlidir. Müellifin âyetlerden yola çıkarak insanı hayrete
düşürecek bir tefekkür ile mürid-mürşid ve müridler arası ilişkilerde
kurallar vazetmesi sebebiyle eser üzerine müstakil bir çalışma yapılmasının
faydalı olacağını düşündük ve bu çalışmayı yapmaya karar verdik.
Biz bu çalışmamızı dört bölüm olarak ele aldık. Birinci bölümde İbn
Acîbenin hayatı, eserleri, yetiştiği dönem ve tasavvufî şahsiyetini inceledik.
Her ne kadar Gazâlî gibi keskin bir dönüşü olmasa da müellifin
14 / KURÂN-I KERÎMDE SEYR U SÜLÛK
zâhirî ilimlerden tasavvufî ilimlere dönüşünü, sülûk yolundaki ciddi gayretlerini
onun Fehresesinden yine onun rûh dünyası ile birlikte aktarmaya
çalıştık.
İkinci bölümde müellife göre, seyr u sülûk sürecinin Kurân merkezinde
temellendirilmesi, sülûkun makâmları ve bunların aşılmasında
sâlikin dikkat etmesi gereken hususlar ele alınmıştır.
Üçüncü bölümde mürşidin Kurândaki yerini, mürşide verilen
Kurân kökenli isimler, mürşid olmanın şartları gibi konuları ele aldık. Bu
bölümde İbn Acîbenin peygamberlerle alâkalı âyetleri, onların varisleri
olan ulemâyı ve sûfiyyeyi merkeze alarak yorumladığını gördük.
Dördüncü bölümde ise Sülûkun en önemli muhatabı olan sâlik nasıl
olmalıdır? sorusuna cevap verildi. Müellifimiz Kurândan yola çıkarak
sâliklere muhtelif adlar vermiştir ki bunların pek çoğu başka kaynaklarda
rastlanmayan orijinal isimlendirmelerdir.
Çalışmam esnasında yardımları dokunan tüm dostlarıma özellikle
de metni gözden geçiren Prof. Dr. Ramazan Musluya, Dr. Murat Kayaya
ve son okumayı gerçekleştiren Abdurrahman Mıhçıoğlu, M. Nedim Tan
ve K. Yusuf Ünala teşekkürü bir borç bilirim. Eserimizdeki başarılar
Allahtan; hata ve kusurlar ise bizdendir.
Süleyman DERİN
Küçük Çamlıca / 15 Eylül 2012
İbn Acîbe, Kuzey Afrika tasavvufunun önde gelen şahsiyetlerinden
biridir. Şâzelî ekolüne mensup bir sûfî olan İbn Acîbe, Hikem-i Atâiyye
müellifi İbn Atâullah el-İskenderî (v. 1309) ile Şeyh Ahmed Zerrûk (v. 1493)
gibi sahasında otorite kabul edilen sûfîler silsilesinden gelen bir zâttır.
Onun İslâmî ilimlerdeki derin bilgisi ile telif ettiği, şeriat ve hakîkatı buluşturan
eserleri de eşsiz niteliktedir.
Tasavvufî hayatın Kurân ile olan yakın bağı bu sahada yazılan tefsirlerin
çokluğu ile kendini ortaya koyar. Sûfîlere göre Kurân kendini ancak
yaşayanlara açan bir ilim deryası ve ilham kaynağıdır. Sülûkta kemâlâtın
bir ölçüsü de müntehî sâlikin aradığı her meselenin cevabını Kurân-ı
Kerîmden bulabilmesidir. Bu sebeple sûfîler hem teorik hem de pratik
meselelerini Kurândan yola çıkarak çözümlemek için pek çok tefsir kaleme
almışlardır. Bu gayretler arasında İbn Acîbenin tefsiri özellikle tekke
hayatının pratik sorunlarına cevap verebilecek şekilde kaleme alınmış olması
açısından önemlidir. Müellifin âyetlerden yola çıkarak insanı hayrete
düşürecek bir tefekkür ile mürid-mürşid ve müridler arası ilişkilerde
kurallar vazetmesi sebebiyle eser üzerine müstakil bir çalışma yapılmasının
faydalı olacağını düşündük ve bu çalışmayı yapmaya karar verdik.
Biz bu çalışmamızı dört bölüm olarak ele aldık. Birinci bölümde İbn
Acîbenin hayatı, eserleri, yetiştiği dönem ve tasavvufî şahsiyetini inceledik.
Her ne kadar Gazâlî gibi keskin bir dönüşü olmasa da müellifin
14 / KURÂN-I KERÎMDE SEYR U SÜLÛK
zâhirî ilimlerden tasavvufî ilimlere dönüşünü, sülûk yolundaki ciddi gayretlerini
onun Fehresesinden yine onun rûh dünyası ile birlikte aktarmaya
çalıştık.
İkinci bölümde müellife göre, seyr u sülûk sürecinin Kurân merkezinde
temellendirilmesi, sülûkun makâmları ve bunların aşılmasında
sâlikin dikkat etmesi gereken hususlar ele alınmıştır.
Üçüncü bölümde mürşidin Kurândaki yerini, mürşide verilen
Kurân kökenli isimler, mürşid olmanın şartları gibi konuları ele aldık. Bu
bölümde İbn Acîbenin peygamberlerle alâkalı âyetleri, onların varisleri
olan ulemâyı ve sûfiyyeyi merkeze alarak yorumladığını gördük.
Dördüncü bölümde ise Sülûkun en önemli muhatabı olan sâlik nasıl
olmalıdır? sorusuna cevap verildi. Müellifimiz Kurândan yola çıkarak
sâliklere muhtelif adlar vermiştir ki bunların pek çoğu başka kaynaklarda
rastlanmayan orijinal isimlendirmelerdir.
Çalışmam esnasında yardımları dokunan tüm dostlarıma özellikle
de metni gözden geçiren Prof. Dr. Ramazan Musluya, Dr. Murat Kayaya
ve son okumayı gerçekleştiren Abdurrahman Mıhçıoğlu, M. Nedim Tan
ve K. Yusuf Ünala teşekkürü bir borç bilirim. Eserimizdeki başarılar
Allahtan; hata ve kusurlar ise bizdendir.
Süleyman DERİN
Küçük Çamlıca / 15 Eylül 2012
Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.